Bir sabah; belki birçok ev hanımının sabahı gibi bir sabah…
Açtım pencereleri; iş yapıyorum.
Bir den bir yağmur bastırdı; içeri girdi evimin penceresinden.
Aylardan Kasım
Hava 2-3 gündür bulutlu ve ara ara yağmurlu.
Birden bastıran yağmur, içeri girdi evimin penceresinden
Öbür adı RAHMET
Babaannem öyle derdi:
—Rahmet kızım, Rahmet…
Rahmet bi yağdı bi yağdı
Rahmet bastudu
Yağmur… Hepimizce bilinen, öbür adı RAHMET
İçimden böyle demek geldi:
—RAHMET yağıyor.
Acaba kaçımız Rahmet diyor, ya da diyebiliyor.
Ya da;
Rahmet olduğunu biliyor.
Acaba kaçımız Rahmet gözüyle bakıyor, bakabiliyor.
Yağmur Rahmet değil midir ki:
Gökyüzünün sevinç ve gözyaşlarını yeryüzüne indiren ve
Yeryüzünü besleyen, yıkayan, büyüten hayat veren gözyaşlarıyla…
Sevinciyle canlandıran…
Ama düşünemiyoruz; yağmurun öbür adı Rahmet’in hüznünü;
Hayat veren hüznünü hissedemiyoruz. Sanki sıradan bir doğa olayı, her an bizi boğacak da başımıza felaket getirecek bir su gibi algılıyoruz.
Medyanın sunduğu şekliyle; bir şikâyet sebebi, bir yakınma vesilesi…
Az yağsa sızlanırız
Çok yağsa şikâyet ederiz.
Hâlbuki her şey insanoğlunun biz beşerlerin kendi eliyle yaptıklarından dolayı değil midir?
Değil midir ki yağmurun öbür adı RAHMET
Rahmetten uzaklaştıkça her şey de bir enteresanlık, bir olumsuzluk arar olduk.
Kendimizden uzaklaştık.
Kendimizi sormaz, sorgulamaz olduk
Kendimizden uzaklaştık.
Ve…
Yaptıklarımızı düşünmez olduk.
Yağmuru düşünemedik
Rahmeti düşünemedik
Yağmurun RAHMET olduğunu düşünemedik.
Düşünmeden, bize sunulan,
Belki de sorgulamadan kabullendik.
Düşünmeden, bilgi sahibi olmadan bilgilendik, fikir sahibi olduk.
Ve…
Rahmeti unuttuk
Yağmurun öbür adı rahmeti UNUTTUK
Hâlbuki yağmurun öbür adı değil midir ki RAHMET…
Fikriye İMAMOĞLU |