Portakal bana yağmurlu soğuk kış günlerini hatırlatır. O zamanlar şimdiki gibi naylon poşetlerin çok da yaygın olmadığı zamanlardı.
Kese kâğıtlarının, pazar çantalarının, Pazar sepetlerinin ve Pazar filelerinin hani şu Türk filmlerinde sıkça gördüğümüz ipten örülmüş, delikli filelerin olduğu zamanlar. O zamanlar portakal ve mandalinalar yapraklarıyla birlikte satılırdı.
Babamın bazı akşamlar elinde meyve çantasıyla geldiğini hatırlıyorum. Her çocuk gibi bende ilk önce babam geldiği için koşar, sonra da elindeki çantaya bakardım. Acaba ne almış diye merak içinde. Portakal, mandalina getirince bayram ederdik. Gelen şeyin portakal olması mı yoksa babamın bir şeyler getirmiş olması mı bilemiyorum. Ama tek hatırladığım her iki durumda da mutlu olduğum. Şimdi zamane çocuklarını düşünüyorum da yüzde kaçı, acaba babası meyve getirdi diye seviniyor.
Bilemiyorum.
İllaki bir yerlerde bunu yaşayabilen çocuklar vardır. En azından öyle olmasını umut ediyorum.
O zamanlar portakal ve mandalinalar yapraklarıyla birlikte satılır demiştim. Şimdi o gıcır gıcır topu andıran görüntüsü pek olmazdı. Bu meyvenin de yaprağı nasılmış diye merak etmezdik. Çünkü bir kısmının üzerinde zaten yaprakları olurdu. Ve mis gibi portakal, mandalina kokusu.
Yemeden önce ilk yaptığım bu mis gibi portakal, mandalina kokusunu içime çekmek olurdu. Sonra tabiî ki yeme kısmına geçerdim. Yedikten sonra kabuklarını küçük küçük doğrayarak oynamayı pek severdim. Bir de portakal, mandalina kabuklarını yanan sobanın üzerine koyardık, doğrusu odaya portakal bahçesi kokusu dolardı.
Şimdilerde öğrendiğime göre portakal da P,A,C,D, ve B vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, demir, sodyum, magnezyum ve protein bulunuyormuş. Ne mübarek bir meyveymiş diye düşündüm.
Bize sunulan bütün diğer nimetler gibi…
Öğrendiklerim arasında portakal da bulunan P vitaminin vücudumuzdaki damarların yumuşak kalmasını sağladığı bilgisi de vardı. Ayrıca damar sertliği ve kireçlenmeyi önlediği; karaciğer dostu olduğu, kolestrol ve parazit düşürücü etkisi olduğu gibi bilgilerde bunlardan bazıları.
Eee ne diyelim. Bize verdikleri için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.
Fikriye İMAMOĞLU |