SOMALİ YAKIN TARİHİ
“Herrenk artık facebook sayfasında. Sayfada gezinirken, yeni paylaşımlara göz atıyordum. Bu paylaşımı okuyunca, hemen yayınlamak istedim. Nihayetinde bir bakış açısıyla yazılmış, farklı kalemleri okumakta her zaman fayda vardır diye düşündüm. Malum Ramazan ayı içerisinde Afrika ve Somali gerçeği ile oturup kalkar olduk. Yüzleşir olduk. Görüntülere çoğu zaman içimiz dayanamadı. Ancak bizlerin ekranlardan seyrederken dahi dayanamadığımız bu görüntülere, burada yaşayan Müslüman kardeşlerimiz, insanlık her saniye ve salise bizzat yaşıyor. Bilinçli bir izleyici ve yorumcu olabilmek ve son atmış yılın en kurak yılı, son iki yılın yağmursuz geçen zamanının ardından bazı gerçekleri gerçek anlamıyla görebilmek için, bakıp da görmek, anlamak lazım diye düşündüm. Bunun için okumak lazım. Bakın bizlerin yeniymiş gibi hatırladığımız ya da bazı siyasi sebeplerin neticesinde henüz yeni hatırlatılan bu olayın arka planı neymiş. Rabbimizin ilk emrindeki gibi okuyup, sadece seyirci kalmamak dileğiyle.”
Somali’deki İnsanlık Dramının Tarihî Arka Planı
Dışişlerindeki ilk tayinini Mogadişu’da yapan emekli diplomat ve yazar Akın Özçer, Somali’de yaşanan insanlık dramının siyasi ve tarihî perde arkasını Taraf için kaleme aldı.
Turancı Hevesler Somali’yi Aç Bıraktı
AKIN ÖZÇER / TARAF
Arap ve Fars tüccarlar tarafından 10. yüzyılda kurulan Mogadişu’ya ayak bastığımda 30 yıl öncesinin ağustos ayıydı. Başkent, deniz kıyısındaki hava limanına inerken gördüğüm kadarıyla, iki saat kadar üstünde uçtuğumuz çorak arazinin ortasındaki bir vahayı andırıyordu. Somali’nin Kuzeyindeki çöl görünümlü topraklardaysa petrol yatakları vardı ama ihracatı hâlâ büyük ölçüde muza dayanıyordu. Ne yazık ki ülke yoksul, ilk görev yerim de mahrumiyet bölgesiydi.
Somali’nin Müslüman (şafi) halkı Afrika Boynuzu’nda yaygın kullanılan kuşitik dillerden Somali’ce konuşuyor. Bu dil, Türkiye örnek alınarak yapılan 1972’deki alfabe reformundan bu yana Latin karakterlerle yazılıyor. Kentte 80’lerde İtalyanca hâlâ biliniyor, ara sıra İngilizce konuşanlara rastlanıyordu. Somali ne de olsa İtalyan ve İngiliz (Somaliland) sömürgelerinin birleştirilmesiyle oluşmuştu.
“Büyük Somali” ülküsü
1960’da bağımsızlığını kazanmasından itibaren Somali, Batı’da Afrika için “kırsal demokrasi” modeli olarak takdim ediliyordu. Ne var ki 40’lı yıllardan kalma bir İngiliz planı olan “Büyük Somali” ülküsü siyasetçilerde irredantist bir zihniyetin yeşermesine yol açmıştı. Bayrağında mavi zemin üzerindeki beş köşeli beyaz yıldızın her köşesi Somalililerin yaşadığı bölgeleri temsil ediyordu. Köşelerden ikisi mevcut bağımsız Somali’yi, diğerleri de sırasıyla eski Fransız sömürgesi Cibuti’yi, Kenya’nın Kuzeyini ve “Batı Somali” olarak adlandırılan Etiyopya topraklarındaki Ogaden’i gösteriyordu.
İngilizlerin, yönetimleri altında kalacağı düşüncesiyle geliştirdiği ve desteklediği bir tür “Turancılık” sayılabilecek irredantizm, ülkeyi komşularının topraklarını ilhak etmek için silahlı çatışmalara sürükleme riskini barındırıyordu. İlk kıvılcım 1963 yılında Etiyopya’ya baş kaldıran Ogaden’de ateşlenmiş; Mogadişu bu isyana bastırılana kadar açık destek vermişti.
Görev yıllarımda (1981-83) Batı dünyasıyla yakın ilişkiler içinde bulunan Somali, özünde Sovyet tipi bir “demokratik cumhuriyet”ti. Çünkü Ekim 1969’da gerçekleştirdiği darbeyle yönetime el koyan Devlet Başkanı Muhammed Siyad Barre, yönetimde sözüm ona “bilimsel sosyalizme” (!) geçmişti. Oysa Barre’nin kafasında “Büyük Somali” ülküsü vardı ve SSCB’den aldığı 300 milyon dolarlık silah yardımıyla tüm Somali halklarını Mogadişu’ya bağlamak için fırsat kolluyordu. Nitekim ilk açıklaması sosyalizmin teorik müttefikleri olan milli kurtuluş hareketlerine destek vermek olmuş, irredantizminin hedeflerini bu çerçeveye oturtmuştu. Batı’nın müttefiki Etiyopya’nın Ogaden ve Eritre bölgelerindeki milli kurtuluş hareketlerini desteklemesine müttefiki SSCB’nin bir itirazı olabilir miydi?
Elbette hayır. Mogadişu, Etiyopya’daki ayaklanmalara maddi ve manevi destek sağlamış ve 1977 Temmuzunda Ogaden’i işgal planını başarıyla uygulamaya koymuştu. Ayrıca Mısır ve İran’dan sağladığı silahlarla arazide üstünlüğü ele geçirmişti. Barre, Ogaden’den sonra Addis Abeba’ya kadar ilerlemek istiyordu ama bu, Moskova için artık bardağı taşıran son damlaydı.
Bu arada Mengistu yönetimi de diplomatik bir manevrayla Moskova ile yakınlaşmış ve Addis Abeba’da bir Sovyet rejiminin kurulmasını gündeme getirmişti. SSCB için, bölgenin gerçek lideri gördüğü Etiyopya’yı yanına alması, Somali irredantizmine destek vermesinden daha öncelikli bir hedefti. SSCB sonuçta Somali birliklerine karşı girişilen püskürtme harekâtında Etiyopya’nın yanında yer almayı seçmişti. 1978 başında savaşın gidişatı değişmiş, Somali tam bir bozguna uğramıştı: Askerlerinin üçte birini, tanklarının dörtte üçünü ve uçaklarının yarısını kaybetmişti.
Birleşme hayali bölünmeyi doğurdu
Somali, kendisini arkadan vurmakla suçladığı SSCB ile ipleri koparmıştı. Yerine ABD ile ittifaka gitmişti ama büyük ülkelerin Afrika’da sınırların değişmezliği ilkesini savunduğunu ve irredantizmine destek vermeyeceğini biliyordu. Ama yine de yabancılar için İngilizce yayınlanan SONNA (Somali Ulusal Haber Ajansı) bültenlerinde, bazı devlet yetkililerinin Ogaden ve Eritre kurtuluş hareketlerine destek beyanlarını okurduk. Çünkü Somali 1988’e kadar Etiyopya sınırını tanımama politikasını değiştirmemişti.
Aslında Etiyopya savaşı kısıtlı ekonomik kaynakları da tüketmiş, Ogaden ve Eritre’den gelen mülteciler ülkeyi dış yardımlara muhtaç hale getirmişti. Bu yardımları arttırmanın bir yolu da mülteci sayısını şişirmekti. BM görevlilerinden aldığımız bilgilere göre mülteciler birkaç kez sayım kulübelerinin önünden geçiriliyor, buna insani nedenlerle göz yumuluyor ve ülkeye daha çok yardım malzemesi gelmesi sağlanıyordu. Ama yardımın yerine ulaştırılması sorunu vardı. Yardım malzemeleri yüksek fiyatla pazarlarda satılıyor, istemeden evlerimize bile giriyordu.
Siyad Barre Etiyopya bozgunu üzerine “Büyük Somali” ülküsünü bir yana bırakmıştı ama bunu “vatana ihanet” gören subaylar 1978-81 döneminde darbe girişimlerinde bulunmuştu. Kapalı rejim nihayetinde muhaliflerin silahlanmasına yol açmış, ülkede Etiyopya’nın da körüklediği klanlar arası bir iç savaş patlak vermişti. 1987’de Siyad Barre, Afrika Watch ve Uluslararası Af Örgütü tarafından Kuzeyli muhaliflere soykırım yapmakla suçlanmış, ABD de rejime tüm desteğini çekmişti.
1988’de Hargesya’nın bombalanmasıyla iç savaş önemli bir aşamaya ulaşmış, 1991’de artık sadece Mogadişu’nun bir mahallesini kontrol edebilen Siad Barre ülkeden kaçmıştı. Bu, yalnızca bir rejimin değil aynı zamanda Somali’nin de sonuydu. Çünkü aynı yıl ülkenin kuzeyindeki eski Britanya sömürgesi Somaliland de Hargesya’da bağımsızlığını ilan etmiş ve ülke fiilen ikiye bölünmüştü.
İç savaşı sona erdirmek için 1992-95 dönemindeki BM operasyonlarının da başarılı olmadığı dikkate alındığında, Somali’nin son 20, hatta 1978 bozgunundan bu yana geçen 30’u aşkın yılı yitirdiğini söylemek abartı olmasa gerek. 2004 de Kenya’da kurulan Federal Geçiş Hükümeti, 2006’dan bu yana Mogadişu’yu kontrol ediyor. Bugün uluslararası toplumca da desteklenen Şeyh Şerif Ahmed’in atadığı, ülkenin güneyinde etkin İslamcı ağırlıklı Somali’nin Yeniden Kuruluşu için İttifak grubunun da desteğine sahip ulusal birlik hükümetinin yürüttüğü barışma sürecinin hedefi radikal İslamcılar dahil tüm klanları bir araya getirmek. Peki, o zaman ne olacak? Nihayetinde 1960 yılındaki Somali Cumhuriyeti yeniden kurulmuş olacak. Somali’nin siyasi tarihi, sınırlarını genişletme hayaline kapılan tüm ülkelerin ibret alması gereken bir örnek oluşturuyor kuşkusuz.
|