SİZİN DE BİR İYİLİĞİNİZ VAR MI?
Bir gün şöyle anlatıyor Peygamber Efendimiz:
Vaktiyle üç iyilik yolcusu, bir yere doğru hayırla yola çıktılar. Gün boyunca, yoruluncaya ve hava kararıncaya kadar yürüdüler. Karanlık basınca geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken bir fırtına çıktı. Ve dağdan bir taş düşerek mağaranın ağzını kapattı. Yolcular hemen kapıya koşup, taşı yerinden oynatmayı denediler. Fakat nafile, kaya kıpırdamıyordu bile. Çaresiz içeride kalakaldılar. Düşündüler taşındılar ve:”Geçmişteki iyi davranışlarımızı anıp onlar adına dua etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtarmaz” dediler.
Böylece içlerinden biri, ellerini dua için açıp:
“Ey Allah’ım! Benim çok ihtiyar bir annem ve babam vardı. Onlara hizmeti zevk bilir, onlardan önce ne çocuklarıma, ne de hayvanlarıma bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Döndüğümde vakit hayli geç olmuştu. Nitekim onları uyumuş buldum. Oysa gece sütlerini içmeleri gerekiyordu. Fakat uyandırmaya kıyamadım. Onlarsız ailece yemeği de hoş görmedim. Elimde süt kâsesi, belki uyanırlar diye, bekledim öylece… Nihayet gün ışıdı. Derken annem babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım! Eğer bu işi Senin rızasını kazanmak için yapmışsam, bu taştan çektiğimiz zahmeti bizden uzaklaştır” dedi. Ve taş azıcık açıldı. Ama çıkılacak gibi değildi daha…
Ve ikincisi şöyle dedi:
“Ya Rabbi! Amcamın bir kızı vardı ki onu herkesten çok seviyordum. Gecem gündüzüm hep onun hayaliyle geçerdi. Onunla hayatımı birleştirmek istiyordum. Bir gün bu dileğimi ona açtım. Fakat ne yazık ki, teklifimi kabul etmedi. Çok üzüldüm. Ve günlerce gözyaşı döktüm. Birkaç sene sonra aynı kız, bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendisini tamamen teslim etmesi şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Çok çaresiz kaldığı için kabul etti. Ama: “Allah’tan sakınarak bana dokunmazsan, bu bil ki senin için daha hayırlıdır” dedi. Bunun üzerine, ancak gönülden verilenin hak olduğunu düşündüm. Ve Allah’tan çekinerek, bu çok sevdiğim kıza, elimde iken, elimi bile sürmedim. Verdiğim altınları da ona hediye ettim. Güzel Allah’ım! Eğer bu işi Senin sevgini kazanmak ve Sana layık bir kul olmak için yapmış isem, içinde bulunduğumuz bu belayı üzerimizden gider.”
Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı. Ancak, yine çıkılacak derecede değildi…
Bu defa üçüncü şahıs yalvarmaya başladı:
“İlahi! Biliyorsun bir zamanlar bir çiftliğim vardı. Ücretle amele tutar ve emeklerinin hakkını verirdim. Yalnız bir gün biri, ücretini almadan gitti. Ücretini ürettim. Onun nam ve hesabına mal çoğaldı. Bir zaman sonra o adam dönüp gelerek bana:
-Ücretimi ver, dedi. Ben de:
-Şu gördüğün deve, öküz ve koyun senin ücretinden üremiştir. Al götür, dedim.
-Ey Allah’ın kulu! Benimle alay mı ediyorsun? Dedi.
-Seninle alay etmiyorum. Fakat hakikati söylüyorum. Bütün bu gördüklerin gerçekten senindir, dedim.
O zaman adam, dua ederek mallarını aldı ve hepsini sevinçle sürüp götürdü.
Ey Allah’ım! Eğer bu işi sırf Senin uğruna, sevgine yakın olmak için yapmışsam, ne olur yolumuzu açık et ve bizi bu mağarada kapalı kalmaktan kurtar!
Taş gürültü ile yuvarlandı. Onlar da dışarı çıktılar. İyiliklerinin ve dualarının kabul olmasının sevinci ile gönül dolusu şükrettiler Yaradan’a… Ve yeniden çıktılar hayır yoluna, iyiliğin değerini daha çok bilerek… (Buhari, Hars, 13)
Sevgili okuyucular! Şimdi düşünüyorum da şöyle bir soru sürekli meşgul ediyor beni. Hepimizin kötülüğe yönelik birçok tutkuları var… Ve bütün bu tutkular bir gün birikir, kocaman kaya olur da, insanlığın mutluluğa açılan kapısını ya kaparsa diye…
Başka hiçbir şeyin işe yaramayacağı o günde, kayanın kalkması ve ışığa çıkmamız için, her birimizin anlatıp dua edebileceği, anlatmaya değer derecede bir iyiliği var mıdır acaba? Eğer “yok” diyorsanız, gelin birlikte böyle bir iyiliği elde etmeye çaba gösterelim. İçinizden bu soruya “var” cevabı verenler ise, ne olur beni de dualarına ortak kılsınlar.
Duayı Yaşamak/Necmettin Şahinler
|