KİTAP AYRACI MOLASI
Karlı bir Ankara günüydü. Hani şu son yılların en yoğun kar yağışının olduğu günler. Dışarıda güzel bir kar var. Gidip üzerinde yürüyüş yapılası türden. Ancak buna zaman yok. Ev ahalisi hummalı bir şekilde bir şeylere çalışıyor. Kimi sınavlara hazırlanıyor. Kimi hafta sonunun getirdiği okul olmayan vakitleri sevdiği ya da okumak istediği kitabı okuyarak geçiriyor. Ben de malum ev işleri vesaire ile meşgulüm. Bir ara büyük kızım Ravza, kurdelelerin yerini sordu. Sonra bir miktar kullanıp kullanamayacağını. Bir süre sonra çıkageldiğinde okuduğu kitabın arasında yapmış olduğu boncuklarla süslediği kurdeleli kitap ayracını gösterdi. Bu fikir nerden çıktı bilmem ancak süslü bir kitap ayracı yapmıştı. Kitap ayracı bu kadar süslü olurda evin diğer kızları bundan geri kalır mı? Kızlar bu kitap ayraçlarına bayıldılar.
Bir ara evde bir sessizlik oldu. Merak edip ararken; malum olunacağı üzere benim malzemelerimin olduğu sepetin başında buldum kızları. Sevdikleri renklere göre herkes kendi kitap ayracını yaparken.
Belki bir fikir verir düşüncesiyle bu kitap ayraçlarını paylaşmak istedim. Bizim evde bu tür molalarda yapabilecek her daim hobi malzemesi bulunur. Eğer sizlerin de elinizin altında bu türden malzemeleriniz var ise, bu şekilde ayraçlar yapabilir, kendinize ve çevrenizdekilere hediye edebilirsiniz. Ravza kızım hızını alamayıp, birkaç tane yapınca bunu bazı teyzelerine hediye olarak verdi. Sizlerde kendi hediyenizi kendiniz hazırlamaya var mısınız?
Malzemeler:
Bir miktar kurdele
Çeşitli boncuklar
Kurdelelerin ucunu sıkıştırmak için küçük metal sabitleyiciler
Boncukları takmak için bir miktar zincir
Ve de halkalar
Kızımın okuduğu bu kitaptan birkaç satır da paylaşmak isterim.
Ne olduğunuz Ya da Olmadığımız, Ne Yaptığımız Ya Da Yapmadığımız Nereye Ulaşmak İstediğimizle İlgilidir. Varmak İstediğimiz Yer, Ne Olacağımızı Ve Yapacaklarımızı Belirlemektedir.
“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” derler. Yaşayan için hayatın sonu/ölüm ve ahiret (bu sözü doğrularcasına) ne kadar da uzaktır. Hiç ölmeyecekmiş gibi gelir insana. Dünya ya öyle bir yönelir ve dünya işlerine öyle bir dalar ki, dünya da kendisine öyle bir çeker ve meşguliyet ve problemleriyle öyle bir oyalar ki, göz başka bir şey görmez olur. Ölüm unutulur, ahiret unutulur, Allah unutulur, hesap, cennet ve cehennem gündeme alınmaz bile. Zihinler dünyayla meşgul olur sadece. Varsa da dünyadır, yoksa da. Bütün planlar dünya da biter, bütün yarınlar dünyadadır… İşin garip tarafı, bu hale yalnızca ahreti inkâr edenlerin değil, ona inandığını söyleyenlerin de düşmesidir. “Ölüm vardır, ahiret hak ve gerçektir ama çok çok uzaktadır.”
Tarlasını ekmeyenin hasat zamanı da olmaz. Yatırım yapmayanın beklentisi boşunadır. Yapma imkânı varken yapmamak, var olan güç ve imkânı boşa harcamaktır ki, bu da ziyan içinde olmaktır. Tarlasıyla ilgilenmeyenin tarlasının zararlı otlar tarafından işgal edilmesi karşısındaki şaşkınlığı ne anlam ifade eder. Zararlı ot ekenin buğday beklemeye hakkı var mıdır?
“Doğruluğuna inanılan düşünce tohumdur. Hayat ise onun meyvesi. Ağaç incelendiğinde tohumda var olan cevherden başka bir şeyle karşılaşılmaz. İnanç, eğer varsa; kişinin günlük hayatında, ahlakında, davranışlarında, başkalarıyla ilişkilerinde, hoşlandığı etkinliklerde, zamanını, enerjisini ve kabiliyetlerini kullanışında kısaca hayatın her safhasında kendini gösterir.” Yani, insan nasıl inanıyorsa öyle yaşar. |